Cuma, 2024-04-19, 7:45 PM
Hoş geldiniz Ziyaretçi | Üye Olun | Giriş

Gökyüzü Edebiyatı

Ana Sayfa
Giriş
İsminiz:
Şifreniz:
Arama Motoru
Anketimiz
Sitemizi Oylayınız
1. Çok güzel
2. Çok zayıf
3. Güzel
4. Orta
5. Zayıf
Toplam Cevap: 14
Mini Sohbet
İstatistiklerimiz
Giriş
İsminiz:
Şifreniz:

Edebiyat Bilimi (1 Cilt, 1 Bölüm) - Forum

[ Yeni Mesajlar · Üye Listemiz · Forum Kuralları · Arayın · RSS ]
  • Page 1 of 1
  • 1
Forum moderator: DERO, Nurcan, MericIrmak, mavideniz  
Forum » Genel Edebiyat » Edebiyat'ta Ne, Nedir? » Edebiyat Bilimi (1 Cilt, 1 Bölüm)
Edebiyat Bilimi (1 Cilt, 1 Bölüm)
GökyüzüTarih: Salı, 2009-04-28, 12:57 PM | Mesaj # 1
Yetkin Paylaşımcı
Grup: Yönetici
Mesajlar: 72
Ödülleri: 1
Sitedeki Durumu: Burada değil
Bu bölümde okuyacağınız yazılar, Gennadiy N. Pospelov başkanlığındaki bir komisyonca yürütülen çalışma sonucu yazılan “Edebiyat Bilimi” isimli eserin birinci cildinin tarafımızdan özetlenmiş halidir. Edebiyatın veya sanatın hangi alanı olursa olsun, ilgilenen herkesin başvuracağı çok önemli kaynaklardan biri olduğunu düşündüğümüz için siz sayın üyelerimize yararlı olacağını ummaktayız.

GökyüzüEdebiyatı

Birinci Bölüm

Bilim Dalı Olarak Edebiyat Bilimi

Edebiyat Bilimi ve Dilbilim

Dilbilim, dilin tüm görüngülerini (1) inceler, daha açık bir deyişle: Dilbilim, dünya halklarının konuşup yazdıkları tüm dillerin yasalı gelişimlerindeki özellikleri saptamak amacıyla, insanların dil eylemlerinin görüngülerini inceler. Oysa edebiyat bilimi, dünya halklarının sanatsal edebiyatını inceler, amacı da, bunların biçim ve içeriklerinin gelişimindeki yasalılıkları ve özellikleri açıklayabilmektedir. (Sayfa 15)

(...)

Bununla birlikte, edebiyat bilimiyle dilbilim, sürekli ve çok sıkı bir etkileşim içinde bulunur ve karşılıklı olarak birbirlerini bütünlerler. (...) (Sayfa 15)

Edebiyat biliminin nesnesi, yalnızca sanatsal edebiyat (sanatsal yazın) değildir. İster yazılı biçimde, ister sözlü biçimde olmuş olsun, dünyadaki dile dayalı sanatsal yaratışın tümü, edebiyat biliminin nesnesidir. (...) Tüm halklar, henüz bir yazıyı yaratmadan ya da benimsemeden önce de, kendi dillerinde sözlü eserler yaratmışlardı; bu eserler kuşaktan kuşağa sözlü biçimde aktarılıyor ve uzun süre yaşıyordu. Masallar, efsaneler, halk türküleri, atasözleri, büyü sözleri ve daha birçok ürün böyle ortaya çıkmıştır. (Sayfa 15)

Sözlü halk yaratışlarının eserleri, bilim alanında folklör olarak belirlenmektedir (İng: Folk=Halk, Lore=Öğreti, bilgi). (Sayfa 15)

Folklorun bilimsel olarak araştırılıp incelenmesi, sanatsal yazın’ın incelenişiyle hemen hemen aynı zamanda başladı. Ancak, folklor eserlerinin incelenmesi de, gene onların yazı ve işaretler biçiminde “tespit” edilmesiyle mümkün olabilmektedir.ve bu yazı ve işaretler biçimindeki “tespit”in, tüm yerel ağız ve lehçe, cümle kuruluşu, söyleyiş, ritm vb. Özellikleri koruyan bir aslına uygunluk ve incelikli doğruluk düzeyinde olması, folklor eserlerini inceleyebilmek için ön koşuldur. Bu nedenle de edebiyat bilimi, kendini, temelde dilbilimin bilgileriyle, özellikle de lehçebilim alanının verileriyle donatmaksızın ve seslerin yazıya dökülmesi (fonetik transkripsiyon) bilgilerini kullanmaksızın, sözlü halk yaratışlarını derleyemez ve bunlar üzerinde bilimsel çalışma yapamaz. (Sayfa 16)

Dipnot:
(1) Görüngü: Fenomen, Olay, Hadise; “Duygularla algılanan her şey.”

 
GökyüzüTarih: Perşembe, 2009-04-30, 1:13 PM | Mesaj # 2
Yetkin Paylaşımcı
Grup: Yönetici
Mesajlar: 72
Ödülleri: 1
Sitedeki Durumu: Burada değil
Edebiyat Bilimi ve Sanat Bilimi

İnsan eliyle yaratılan eserlerin güzelliği, şu üç şeyin uyum içinde oluşuyla ortaya çıkar: Biçim, biçimlenen içerik ve işlev. (...) (Sayfa 21)

Kullanım eşyası sanatının eserleri ve benzeri ürünler, insan toplumunun maddi kültür alanına girer. Bunlar insanların pratik maddi ihtiyaçlarını karşılarlar. Mobilyanın, giysinin vb. biçimi onun pratik belirlenmesine uyar ki, bununda kendine göre bir özgüllüğü vardır. Elbette bu eşyaların yapımında kullanılan gereçler (malzeme, malzeme ham madde) de biçimi belirlemektedir, dahası, o malzemeyi işlemek için kullanılan araçların nitelik ve kalitesi de biçimin belirleyicilerindendir. (Sayfa 22)

Kullanım eşyaları sanatının eserlerindeki başlıca özellik şudur: Bu eserler, kendilerini belirleyen pratik ihtiyacı yeterince karşılarlar, ne var ki, kendi dışlarında var olan yaşamı yansıtmazlar, bu yaşam üstüne genellemeli bir yorum veya bir değerlendirme de içermezler. (Sayfa 22)

Oysa, gene biçim ile içeriğin uyumu yasasına bağlı olmakla birlikte, insan toplumunun maddi kültür alanına değil de, manevi (tinsel, içsel-düşünsel) kültür alanına giren öteki sanat eserlerinin, bambaşka bir belirlenişi vardır ve bunlardaki güzellik de bambaşkadır. Bunlar, edebiyat, müzik, resim, yontuculuk vb. özgül sanat yaratışı’nın eserleridir. Bu eserler, insanların maddi-pratik gereksinimlerine değil, düşünsel-içsel ilgi, çaba ve gereksinimlerine hizmet ederler. Bunun sonucu olarak da, kendilerinin dışında var olan gerçekliğin görüngülerinin imgesel bir yeniden yaratımını içerirler (insanların dışsal gerçeklerinin, ilişkilerin, olayların insan hayatındaki belirli olay, ilişki ve durumların, insanın iç dünyasının, doğa görüngülerinin vb.) Aynı zamanda bu eserlerde, yeniden yaratılıp yansıtılan yaşam görüngüleri üstüne bir düşünsel yorumlama, bir heyecansal değerlendirme, değer yargılaması da dile gelir. Sanat eserleri, toplumsal bilincin bir biçimini gösterirler.(1) (Sayfa 22)

(...)

Demek ki, edebiyat biliminin nesnesini, dile dayalı eserlerinden yalnızca sanat alanına, sanatsal yaratış kasamına girenler oluşturmaktadır. Böylece, dile dayalı sanat eserlerini inceleyen edebiyat bilimi de, müzik bilimi veya tiyatro bilimi gibi, bir sanat bilimi’dir. Öteki sanat bilimlerinden koparılarakonların gözlemlerini ve genellemelerini hiç gözetmeksizin, edebiyat bilimi gelişemez. (Sayfa 23)

Dipnot 1: Toplumsal bilincin öteki biçimleri, bilim, felsefe, toplumsal-siyasal kuramlar, hukuk kuralları, ahlak görüşleri, din öğretileridir. Bunların hepsi, belirli görüş sistemleri içerirler ve genellemeli bir gerçeklik anlayışını dile getirirler.

 
GökyüzüTarih: Cuma, 2009-05-01, 3:08 AM | Mesaj # 3
Yetkin Paylaşımcı
Grup: Yönetici
Mesajlar: 72
Ödülleri: 1
Sitedeki Durumu: Burada değil
Edebiyat Bilimi ve Öteki Tarihsel Bilimler

Edebiyat biliminin eserleri, her zaman, belirli bir halka aittir, eserler o halkın dilinde yazılmıştır, ayrıca da o halkın tarihinin belirli bir döneminin eserleridir. Edebiyat bilimi, sanatsal edebiyatın gelişimiyle tarih arasındaki ilintiyi göz ardı edemez. Araştırma yönteminin temeline bu ilintilerin bilgisini yerleştirince de, edebiyat bilimi, öteki tarihsel bilimlerle birlikte dünya halklarının toplumsal yaşamlarının gelişimini araştırıp inceleyen bir tarihsel bilim olma iddiasında bulunabilir. (Sayfa 23-24)

Dile dayalı sanat eserleri her zaman, bir ulusun tarihsel bir döneminin, yani o eserlerin yaratıldıkları dönemin özgüllüğünü yansıtırlar. Hel ede sanatsal edebiyat için bu, özellikle büyük ölçüde geçerlidir (...)(Sayfa 24)

(...)

Bir halkın toplumsal, siyasal ve düşünsel yaşamdaki karşılıklı ilişkileri, olayları ve gerçekleri inceleyen ulusal tarihin bilgileri, edebiyat bilimi için temel bir önem taşımaktadır. Bu bilgiler, her şeyden önce zamandizinsel verileri sağlar, örneğin, toplumsal yaşamdaki tek tek olayların, görüngülerin, tam tarihlerini, oluş sırasını ve aralarındaki ilintileri verir. (...)(Sayfa 25)

(...)

Ancak, bir çağın edebiyat yaşamının olgularını ve yazarın düşünüşüyle ve yaratışıyla ilgili her şeyi, edebiyat bilimcisi, tam bağımsız olarak kendisi araştırmak zorundadır, edebiyat bilimcisi de, aynen bir tarihçi kadar, arşivleri değerlendirebilmeli, belgeleri, malzemeyi, özellikle de yeni ve henüz yayınlanmamış sanatsal metinleri bulup çıkarabilmeli ve bunları, kendi kapsamlı tarihsel bilgileri temelinde yorumlayabilmelidir. (Sayfa 26)

(...)

(...) Bilme sürecinde genellikle kullanılan bir yöntemdir karşılaştırma, tüm bilimcilerce kullanıldığı gibi, gerçekliğin günlük pratik bilinişinde de kullanılmaktadır. Yan yana koyma ve birbiriyle kıyaslama yapılmaksızın, görüngüler birbirinden ayırdedilemez, ayrı ayrı saptanamaz ve özellikleri belirlenemez. Dolayısıyla, edebiyat biliminin yöntemi, yalnızca karşılaştırmadan ibaret değildir, edebiyatın gelişimi ile, halklyarın ve tüm insanlığın yaşamının genel gelişimi arasında var olan ilintilerin, bağlantıların, ortaya çıkarılmasıdır. Yöntem (metot), sözcük karşılığı olarak , araştırıcının incelediği malzeme içinde, araştır-dığı nesne içinde izlediği yol, demek oluyor (Yun: Methodob – Yoluyla). Metodoloji ise, yöntemin kuramıdır, yöntem öğretisi, yöntem bilgisidir. (Sayfa 27-28)

 
GökyüzüTarih: Cumartesi, 2009-05-02, 9:00 PM | Mesaj # 4
Yetkin Paylaşımcı
Grup: Yönetici
Mesajlar: 72
Ödülleri: 1
Sitedeki Durumu: Burada değil
Edebiyat Bilimi ve Metodoloji

(...) Her bilim aynı zamanda, incelediği nesnenin ve böylece de o yaşam alanının ortaya çıkışını, değişimini, gelişimini ve anlamını açıklamayı çalışır. Araştırılan, incelenen yaşam alanının, geçerli, nesnel yasalılıkları bulmaya uğraşır. Bir bilimin, bunu kendine asal görev edinme ve böyle bir görevi yerine getirme gücü, onun gelişkinliğinin bir göstergesidir, toplumsal yararlılığın bir belirtisidir. Bu görevi tanımayan, ya da bundan kaçınan bilimciler, kendi bilim dallarının önemini küçüksemiş olurlar, onun gelişip ilerlemesine ve saygınlığına katkıda bulunmamış olurlar. Bir bilim ancak, nesnenin taşıdığı yasalılıkların bilgisine varmakla toplumsal yükümlülüğünü yerine getirebilir. (Sayfa 28)

Görüngüleri açıklamak ise, onların nedenlerini ortaya koymak demektir, bunların nereden doğduğunu, niçin olduğunu, hangi etkenlerle oluşup nelerle koşullandıklarını, özlerinin, anlamlarının, önlemlerinin ne olduğunu saptamak demektir. Doğa gibi toplum da belirli yasalılıklar içinde bulunur, oluşumu ve gelişimi yönünden nesnel yasalılıklar gösterir. Toplumsal görüngüler de özelliklerine ve özgüllüklerine biçim veren belirli nedenlerle ortaya çıkarlar. Toplumsal yaşamın her yönü için bu geçerlidir, dolayısıyla sanatın her çeşidi için ve elbet sanatsal edebiyat için de geçerlidir. (Sayfa 28)

(...)

(...) Karşılaştırmacılığın özünü, edebiyatın gelişimiyle ilgili özel bir dü-şünce olan ve “aktarım” kuramı diye bilinen düşünce oluşturur. Bu kuram, her bir halkın edebiyat gelişimini, ilke olara şuna indirgemektedir: Şarkıcılar, öykücüler ve onlar gibi daha sonra da yazarlar, “motif”lerini, yani üstüne kendi eserlerini kurdukları asal ögeleri (ilişkiler, kahramanların eylem ve yaşantıları, ya da yazarın düşünce ve duyguları vb.), hep başka yazarlardan alır kullanırlar, başka yazarlardan aktarırlar. Karşılaştırmacıların bu görüşüne bakılırsa, yeni yaratılan eserler, geçmişin eserlerinden ve çoğu kez de başka halkların edebiyatından aktarılmış “motif”lerin yalnızca yeni bir düzenlenişinden ibarettirler, üstelik eskiler de gene herhangi bir başka yerden aktarılmışlardır. Bu anlayış içinde, yeni olan her şey, eski bir şeyin biçim değiştirmişi olarak görünüyor, ulusal özgünlük, çağcıllık, fikirdeki ve biçimdeki özgünlük, tümüyle anlamsızlaşıyor. (Sayfa 32-33)

(...)

Karşılaştırmacılar, oldukça soyut ve şematik düşüncelerden hareket etmelerine karşın, dünya edebiyatında sürekli yinelendiğini ileri sürdükleri “motif”lere, hiç değilse gene de içeriğin ögeleri gözüyle bakıyorlardı. Biçimcilerse, “edebiyat eserlerinin içeriği” diye bir kavramı bile kaldırıp attılar. Şu savı getirdiler ortaya: Edebiyat yalnızca biçimden ibarettir ve yalnızca biçimi araştırmak söz konusu olabilir. Eserde yansıtılan yaşam, onlara göre yazarın – gerek kompozisyon, gerekse dil yönünden – salt biçimsel amaçlar için kullandığı “gereçler” (materyal) yerine geçiyordu. Biçimcilerin görüşünce edebiyat eseri, çeşitlisanatsal “yazış usulleri”nin bir “sistemini ortaya koyar ki, bu da salt estetik bir anlam ve işlev taşır. (...)(Sayfa 33)

(...) Edebiyattan içeriği kaldırıp atmakla ve edebiyatın bilgi öğretisi yönünden her çeşit anlam ve önemini ve düşünsel heyecansal her çeşit etkisini yok saymakla, edebiyatın işlevini salt estetik bir kendi kendinin amacı olarak açıklamakla, biçimciler, edebiyatta çeşitli ”yazış usulleri”yle gelişigüzel ve keyfi bir oyun oynamaya indirgiyorlar. (...) Demek ki biçimcilik, edebiyat bilimi gibi tarihsel bir bilim dalı için, verimi sıfır olan bir kuramdır. (Sayfa 34)

Son yirmi yıl içinde, biçimci edebiyat bilimi, yeni bir gelişim evresine vardı. Sibernetik’in, semiotik’in ve enformasyon kuramının bilgilerine ve kendi yeni – kısmen de çok özel- terimler dizgesine dayanarak, biçimcilik bu kez de yapısalcılık (strüktüralizm) adıyla ortaya çıktı. Yapısalcılar, sanat eserlerine hala bir biçimsel “yazış usulleri sistemi” diye bakmıyorlar artık, fakat hem biçimi, hem de içeriği kapsadığı ileri sürülen, bütünlemesine bir yapı olarak bakıyorlar. Bir eserin yapısının matematik yöntemlerle araştırılıp incelenmesini ola¬naklı görüyorlar ve bunu çalışmalarının yüksek bilimselliğinin bir belliliği sayıyorlar. (Sayfa 34)

Ancak, sanat alanının eserlerine böyle yaklaşmayı onaylamak güç. Sanat eserlerinde yapısal olan yalnızca biçimdir. Yapı dendiğinde, ya maddi ögelerin birbirleriyle kararlı dengede bir karşılıklı etkileşimi ve bağlantısı anlaşılır, ya da, görüngününtasarlanmış koordinatları arasındaki bağıntı anlaşılır. Bu anlamda yapısal olan şeylerse, makinelerdir, aygıtlardır, insan organizmasıdır, özellikle de insan beynidir. Oysa, insanın bilinci, insanın “iç dünyası”, ve de insanda somut yaşamın sürekli yeni ve değişken etkileri altında oluşan düşüncelerin, duyguların ve zihinsel çabaların çok yönlü karşılıklı değişken akışı yapısal değildir, sistemseldir; yani özel bir içsel bağıntılılık ve yasalılık gösterir. Habire yenilenen yaşam durumlarının kestirilmesine ve değerlendirilmesine bağlı olan bilinçli eylem de sistemseldir, yapısal değildir. İşte bu sanat eserlerinin düşürsel içeriği için de, o eserlerde dile gelen toplumsal karekteristik görüngülerin ideolojik genellemeli kestirme ve değerlendirmeleri için de geçerlidir. Dolayısıyla, sanat eserlerinin içeriği, bir yapı çözümlemesi yardımıyla kavranamaz. (Sayfa 34-35)

(...) Sanat eserlerinin biçimi, bilindiği gibi imgeseldir. Sanatsal imgeler ise, genel olan ile, bireysel olan’ın birliğini ortaya getirirler. Birinin özelliklerini bilmeksizin öteki kavranamaz. (...) Sanatsal biçimin ögelerinin içeriksel anlamına ve işlevine, matematik çözümleme yoluyla erişilemez. (Sayfa 35-36)

(...)

(...) Bu anlamda, örneğin ayrı ayrı ulusal sanatlarda, gerçekten de çok sayıda ortak “motif”in bulunduğu görülüyor. Ne var ki, bu ortaklığın kaynağı, kural olarak “aktarım”da yatmıyor, fakat asıl kaynak şurada: Halklar ve dolayısıyla onların toplumsal ve sanatsal bilinçleri, özeldeki birçok ulusal ayrımlara karşın,genelde ilkesel anlamda, aynı türde tarihsel gelişim aşamalarından geçmektedir. (...)(Sayfa 36)

(...) “Motif”ler, “usul”ler, “sistem”ler, ya da “yapı”lar, bunların hepsini edebiyatta yaratanlar, gene de yazarlardır. Her yazar, çelişik kültürel ve sanatsal etkilerin bulunduğu bir alanda kendine bir yolçizer; belirli bir kültür çevresine sıkıca bağlanır, ya da kendini ondan koparır; bir edebiyat birliğine katılır, ya da ondan uzak durur; bir yazarın “etkisi” altında kalır, ya da ona “karşı” yazar... Bütün bu olanlarhiç de keyfi bir başıboşluk içinde değildir; yazarın düşünsel (ideal), daha doğrusu: İdeolojik görüşleriyle ve çabalarıyla bağıntılıdır. (Sayfa 37)

(...)

Demek ki edebiyat bilimi için gerekli olan metodoloji, dünyanın tüm halklarının edebiyat gelişimlerindeki tarihsel yasalılıkları bulma, görme, tanıma ve bilme çabasında, edebiyat bilimcilerine yardımcı olan bir yöntem kuramıdır. (...)(Sayfa 37)

 
GökyüzüTarih: Cuma, 2009-05-08, 6:48 PM | Mesaj # 5
Yetkin Paylaşımcı
Grup: Yönetici
Mesajlar: 72
Ödülleri: 1
Sitedeki Durumu: Burada değil
Edebiyat Tarihi ve Edebiyat Kuramı

Edebiyat kuramı sorunlarının gereği gibi işlenmesi, tüm çağların ve halkların edebiyatının araştırılıp incelenmesinde edebiyat biliminin temel bileşeni olarak, edebiyat tarihi için, belirleyici bir önem taşır. Edebiyat tarihi araştırması, edebiyat eserlerinin niteliklerini, özgüllüklerini ve edebiyat gelişiminin ayrı ayrı boyutlarını belirten oldukça çok sayıda genel kavramlar elde bulunmaksızın iş yapamaz. Tüm bu kavramların, içeriklerinin açık seçik ve birbirleriyle de tutarlı olmaları gerekir, yoksa edebiyat incelemelerinin de benzer bulanıklıkları ve belirsizlikleri taşıma tehlikesi vardır. İşte edebiyat biliminin bu genel kavramlarını işleyip oluşturma görevi, edebiyat kuramına düşmektedir. Böylece edebiyat kuramı, edebiyat tarihine, araştırma çalışmaları için gerekli araçlar paketini sunar. Eğer edebiyat tarihinin elinde, kuramsal olarak işlenmiş genel kavramlar bulunmasaydı, edebiyat tarihi tek tek olguları yalnızca tasvir etmekle yetinmek zorunda kalırdı. (Sayfa 39-40)

(...) Sanat tarihi ile sanat kuramının arasındaki karşılıklı ilişkinin doğrusunu Çernişevski görmüştü: “Sanatın tarihi, bir sanat kuramı için gerekli temeli oluşturur, sonra da bu sanat kuramı, sanat tarihinin zamanlara daha uygun ve daha eksiksiz bütünlenmesine yardımcı olur; tarihin daha iyi bütünlenmesi ise bu kez kuramı daha gelişkin bütünlenmesini sağlar ve süreç böylece gider. Tarih ile kuramın, karşılıklı yarar sağlayan bu çift yönlü ilişkisi insanlar gerçekleri inceleyip bunlardan sonuçlar çıkardıkları sürece, yani düşünme ve bilme için ne yetisi, ne de gereksinmesi bulunmayan devingen listeler ve yaşamöyküsü kayıtlarından ibaret bir duruma gelmedikleri sürece, sonsuza kadar gidecektir. Bir nesnenin tarihi olmaksızın, o nesnenin kuramı da olamaz; ne var ki, nesneninkavramını veren ve onun sınırlarıyla ve belirlenişiyle ilgili tasarımı sağlayan tek şey kuram olduğu için, kuramı bulunmayan bir nesnenin tarihi de düşünülemez” [1] (Sayfa 40)

(...)

Bir edebiyat kuramının oluşturduğubir kavramlar sistemi yoksa, nesnenin özellikleri üstüne açık seçik bir düşünce yoksa, bilimsel görevleri açıkca konmamışsa, edebiyat tarihçisinin çalışması, bir kendiliğindenlik içinde, gelişigüzel, başı bozuk gider. Edebiyat bilimcisi eğer, edebiyat olgularının salt yüzeysel görünüşlerine eğilmekle yetinirse, kendi alanının kötü bir temsilcisi olmakla kalır. (Sayfa 41)
Edebiyat kuramının, edebiyat tarihi araştırmalarına sunduğu kavramlar sistemi, çok değişik alanlardan çıkarak oluştuğu için, oldukça heterojen (ayrıtürlü)’dür. (Sayfa 41)

Edebiyat kuramı, öncelikle edebiyat biliminin nesnesine ilişkin kavramları işlemek zorundadır. Bu ise çok kapsamlı bir komplekstir, çok yönlü bir karmaşık bütündür. Sanatsal edebiyatın ne olduğu konusunda doğru ve kucaklayıcı bir düşünceye varmak için her şeyden önce şu soruları yanıtlamak gerekiyor: Toplumsal bilincin öteki biçimlerinin içeriklerinden farklı olarak, sanatın içeriğinin, ne gibi özgül nitelikleri vardır? Sanatın ideolojik özü nerede yatar ve bilgi öğretisi olanakları nelerdir? Bir sanat dalı olarak edebiyat hangi özgül nitelikleri gösterir? Edebiyat ve onun içeriğinin, biçiminin tarihsel olarak yinelenemez (özgün) özellikleri, toplumun ulusal tarih koşullarıyla nasıl bir bağıntı içindedir? Bu soruların yanıtlanması içinse, edebiyat kuramının ilk bir alanı olarak, sanatsal edebiyatın özgüllüğüne ilişkin genel kavramların işlenip konması gerekiyor. (Sayfa 41)

(...) Sözgelimi, edebiyatın üç ana türünü biliyoruz: Epik, lirik ve dramatik. Bunlar arasındaki ayrımlar nelerdir? Kaldı ki, edebiyatın gelişmesiyle, türler de değişim geçiriyor. Bunların özellikleri neler oluyor, poem ile roman arasında, tragedya ile komedya arasında, “od” ile “eleji” arasında [2] ne gibi ayrımlar bulunmaktadır? Edebiyat tarihinin akışı içinde oluşan edebiyat yönelimlerinin, örneğin klasiszimn, sentimentalizm, ya da romantizm’in, değişik edebi yansıtma ilkelerini, birbirinden ayıran şeyler nelerdir? İşte, edebiyatın gelişim özelliklerine ilişkin olan bütün bu kavramlar da, edebiyat kuramının ikinci bir alanını oluşturuyorlar. (Sayfa 42)

Bir edebiyat eserinin içeriği hangi özgül araçlar yoluyla dile geliyor, bunlar nasıl kurulmuştur? Süje nedir, süje’nin içinde gelişen çatışmalar nelerdir? Bir eserin dili nasıl örülmüştür ve dilsel örülüş biçimi ne gibi asal yanlar göstermektedir? Bir eserin düzenleyim’i (kompozisyonu) deyince ne anlaşılmalı? İçe¬riğin ayrı ayrı yanları birbiriyle nasıl bağlanmıştır? Bütün bu kavramlarsa bize, edebiyat kuramının, bir sanat eserinin iç kuruluşundaki, ayrı ayrı yanlara ve ögelere ilişkin, üçüncü bir alanını gösteriyor. Buna, zaman zaman, “poetik” (poetika) dendiği olmuştur. (Sayfa 42)

1] N. G. Çernişevski, Ausgewaehlte philosophische Schriften, s. 550
2] Lirik’in bu çeşitlerine ilişkin daha geniş açıklamalar ileride (Cilt 2, bölüm 22- Edebiyatta Türler) yapılmaktadır. (...)

 
GökyüzüTarih: Cumartesi, 2009-05-09, 10:02 PM | Mesaj # 6
Yetkin Paylaşımcı
Grup: Yönetici
Mesajlar: 72
Ödülleri: 1
Sitedeki Durumu: Burada değil
Edebiyat Bilimi ve Edebiyat Eleştirisi

(...) Bir eserdeki fikir, yani içeriğin aktif yanını oluşturan o yaşam yorumu ve değerlendirmesi, yazarın bu yönde soyut açıklamalar yapmasıyla dile gelmez, fakat imgeler içinde, imgeler yoluyla örneğin, edebiyat eserinin kişiliklerinde, onların yaşantılarında, sözlerinde, karşılıklı ilişkilerinde ve bir o kadar da onları çevreleyen ortam içinde ve bunlar yoluyla dile gelir. (...) (Sayfa 44)

Eleştirmen, eserle ilgili görüşünü ve değerlendirmesini açıklar ve bu bağ¬lamda ister istemez bir eserin çözümlemesini yapar. Her eleştirmenin dünya görüşüne ve estetik düşüncelerine bağlı olarak, değişik çözümlemeler ortaya çıkar. Eleştirmenlerden biri için, içerikle ilgili sorunlar önde gelirken bir başkası için, sanatsal biçimleme özellikleri ve düzeyleri birinci plandadır. İlerici toplumsal akımlar yanında saf tutan edebiyat eleştirisi, bir edebiyat eserinin içerdiği fikirleri temel alır, bakışını asal olarak o yönde yoğunlaştırır ve sanatsal biçim özelliklerini, bu esaslar bağlamında çözümler. (...)(Sayfa 45)

Öteki çözümleme ilkeleriyse, ilerici toplumsal akımlara bağlı bulunmayan ya da üstelik çağlarının en önemli toplumsal sorunlarından düpedüz uzak duran eleştirmenlerce benimsenmiştir. Böyle eleştiri, edebiyat eserlerinin içerdiği fikirleri çözümlemekten ve değerlendirmekten kaçınır; öncelikle biçimin sanatsal düzeylerini değerlendirmeye yönelir, sanki biçim, düşünsel içerikten bağımsız var olabilirmiş gibi... Çoğu kez, bu tür eleştirmenler, sanat eserlerini böylesine tek yanlı değerlendirmelerini, bir de üstelik özgül “kuramlar” yoluyla haklı göstermeye uğraşırlar. (Sayfa 45)

Özellikle “arı sanat”, ya da “sanat için sanat” kuramı, böyle bir kuramdır. Bu kuram, Schelling’in idealist estetiğinin etkisi altında 19. yüzyılın başında Alman romantizminin temsilcileri tarafından geliştirildi ve örneğin Rusya’da 1850’lerle 1860’lar arasındaki liberal eleştirmenler ve 19. yüzyılın bitimindeki simgeciler gibi, öteki edebiyat akımlarının temsilcilerince değiştirilmiş biçimlerde alınıp sürdürüldü. (...) Bu kurama göre, sanatın özü, bir ülkeyi ve bir çağı gerçek yaşamıyla tanıyıp bilmesinde, değerlendirmesinde ve bunu belirli toplumsal idealler anlamında imgesel yolla yansıtmasında yatmıyormuş, fakat sanatın imgeleri, doğru’nun, iyi’nin, güzel’in êbedi” (zamanlar üstü, değişmez) ögelerini cisimlendiriyormuş, ve de sanatçının herhangi bir düşünsel katkısı olmaksızın “kendinde şey” olarak yapıyormuş bunu. Sanatçı kendini, duygunun başıboş dalgalanmalarına, ya da düş ve hayal gücünün sınırsız uçuşlarına bırakıyormuş. Toplumsal çıkarların, toplumsal gereksinmelerin her türlüsü, sanatçıya yabancı şeylermiş, sanatçı “yığınlar”ın üstünde bir “deha”ymış ve yığınların “aşağılık tavır ve düşünüşleri” nedeniyle sanatçı onları hor görebilirmiş. (Sayfa 45-46)

Bu kuramda, her şey tepesi aşağı konmaktadır. Sanatçının, yaratabilmek için elbette esin’e ihtiyacı vardır; elbette sanatçıyı kendi kişisel tasarımları ve niyetleri yönlendirir. Ne var ki, onun tasarımlarını ve düşüncelerini doğuran şey esin değildir; tam tersine, asıl sanatçının tasarımları ve düşünceleri, -her şeyden önce de bunların yeterince anlamlı olmaları halinde-, esin’i doğururlar. Düşün-celerse, sanatta her zaman gerçekliğin bir yorumunu ve değerlendirilmesini içerir. Gerçeklik deyince de, burada özellikle, ulusal tarihin somut koşulları içinde yaşayan insanların karakter ve yaşantılarında, çabalarında ve karşılıklı ilişkilerde gün ışığına çıkan asal özellikler söz konusudur. Arı sanat kuramı, sanatsal yaratışın özünü tümüyle tersyüz eden bir tasarım getiriyor. Sanatı toplumsal yaşamdan kesip koparma çabasına katkı sağlıyor. Bu kurama bağlı eleştirmenler, edebiyat eserleri üstüne, yaşama yabancı, yaşamın dışında, tam anlamıyla tek yanlı yargılara varmışlardır. (Sayfa 46)

Edebiyat eserlerini, somut olarak ve tüm ilintileri içinde ele almayı, ancak ve yalnızca, sanatın toplumsal ve ideolojik özünden hareket eden eleştirmenler başarabilmektedir. (...)(Sayfa 47)

(...) Edebiyat bilimcilerinin kendileri de toplumun bir parçasıdırlar, tarihsel sürecin içinde yer alırlar ve dolayısıyla belirli toplumsal görüşleri, belirli bir ideolojiyi temsil ederler ve de edebiyat bilimcilerinin bu ideolojik konumları, onların bilimsel çalışmalarına, yöntemsel kuramlarına, araştırıp inceledikleri malzemenin seçimine, araştırma ilkelerine ve usullerine de belirli bir yön verir. (Sayfa 47)

 
maskot87Tarih: Çarşamba, 2016-10-05, 11:16 AM | Mesaj # 7
Misafir
Grup: Üye
Mesajlar: 13
Ödülleri: 0
Sitedeki Durumu: Burada değil
edebiyat hakkında bilgileriniz için tşk ederim...

merhaba siteniz çok güzel, başarılarınızın devamını dilerim.
 
hümelyaTarih: Salı, 2017-08-15, 11:20 AM | Mesaj # 8
Misafir
Grup: Üye
Mesajlar: 4
Ödülleri: 0
Sitedeki Durumu: Burada değil
Teşekkürler...
 
topluseoTarih: Salı, 2020-03-24, 3:12 PM | Mesaj # 9
Öğrenci
Grup: Üye
Mesajlar: 37
Ödülleri: 0
Sitedeki Durumu: Burada değil
teşekkürler güzel paylaşım
 
bolgeservisi2016Tarih: Cumartesi, 2020-05-02, 6:20 PM | Mesaj # 10
Misafir
Grup: Üye
Mesajlar: 4
Ödülleri: 0
Sitedeki Durumu: Burada değil
teşekkürler

https://servisw.com/
 
Forum » Genel Edebiyat » Edebiyat'ta Ne, Nedir? » Edebiyat Bilimi (1 Cilt, 1 Bölüm)
  • Page 1 of 1
  • 1
Search:

Renk Açılımları: -Yönetici- -Moderatör- -Özel Görevli- -Deneme Moderatör- -Üye- -Engellendi-
Forum İstatistikleri
Son Mesajlar
En Çok Yorumlananlar
En Aktif Üyeler
  • Almanca Aylar (0)
  • Hekimler için Dijital Çözüm (0)
  • inovapin.com ile pubg mobile uc satın al (0)
  • Ankara araç kaplama hizmetleri - Ankaraarackaplama.com.tr (0)
  • Adana Boşanma Avukatı Ücretleri Kim Tarafından Ödenir? (0)
  • Ankara implant tedavi merkezi - Ankaradisklinik.com (0)
  • Soru Oyunu - Eğlenceli Bir Deneyim (0)
  • Profesyonel Ekip: Yangın Güvenliğiniz İçin (0)
  • Almanca Tercümenin Önemi (0)
  • Solar Shield Cam Filmi Toptan ve Perakende Satışı (0)
  • bir portre yapılışı.. karelere bölerek çalıştım..aşama aşama (9)
  • Nurcan Hanım nerede? (9)
  • Edebiyat Bilimi (1 Cilt, 1 Bölüm) (9)
  • BAB-I ESRAR / AHMET ÜMİT (8)
  • Ana Fikri (6)
  • Akrilik çalışmalarımdan bir kaçı (6)
  • Sınav Sonuçlarım (5)
  • Bugün çalıştığım Karakalem portre çalışmam..sıcağı sıcağına. (5)
  • Zahide (4)
  • Son ayların favorileri (4)
  • sercank
  • crocodill
  • degaussbilisim
  • DERO
  • Onurca
  • Komünar
  • MericIrmak
  • GülünDikeni
  • Gökyüzü
  • dilokullari
  • Ziyaret Bildirimi
    Bugün Gökyüzünde Olanlar