Araştırmalardan ve incelemelerden yoksun bırakılmaya alıştırılmamız ve genel toplumsal yapı olarak da bunu “kanıksamamız”, gökyüzünü bile zindana çeviren en önemli, belirleyici durumdur. Söylenen veya yazılan şeyleri karşılaştırma yapmadan kabul etmek, dahası tüm yaşamımızı “inanca” terk etmek, gelecek olan tüm artı ve eksileri bu durumu bizlere uygulatanlara bırakmakla eşanlamdadır. Bu durumu bize uygulayan ve uygulatanlar ise, belli...
Dinler, her şeyden önce, olduğu “söylenen” ama gerçeklikle ilişkisi olmayan söylenti bir “varlığın” “buyruklar bütünlüğü” olamazlar. Dinler (ortaya çıkışının ve sonraki gelişim süreçlerinin farklı bir konu olması nedeniyle ayrı tutarak), doğrudan doğruya sömürücü egemen güçlerin uydurmasıdır; toplumsal konuma göre esasta “elektromikroskopik” bir hareketlilik getirmekte, ama ilke olarak durağanlığı sağlanmakta ve böylece insanları da durağanlaştırarak sömürü düzenlerini sürdürmektedirler.
Sık sık “Dinler tanrı buyruğudur, tanrıdan başkası kural koyamaz” gibi “nakaratlanan” söz salatalarına aslında biraz dikkatle bakıldığında bunların aslı astarı olmayan yalanlar manzumesi olduğu görülecektir. Uzak tarihi boş verelim, yakın tarihimizden iki örnek sunduktan sonra, örneğin İslam dininin nasıl da “patrondan yana” olduğunu göstermeye çalışacağım.
Vaftiz edilmek, iki bin yıldan beri uygulandığı ve bilindiği üzere, Hıristiyanlar için geçerli bir dinsel ritüeldir. Doğan çocuk kiliseye götürülerek vaftiz edilir; vaftiz edilmeyen çocuklar cennete gidemezler. Nazi artığı olan şimdiki Papa bilmem kaçıncı Benediktus, geçen sene vaftiz edilmeyen çocukların da cennete gidebileceğini insanlığa “müjdeledi!”
Muhtemelen tanrıyla konuştu ki söylüyor!
20 Eylül 2008 Cuma tarihli Hürriyet gazetesinin onuncu sayfasında “Cuma namazları, mesaiye göre düzenlenecek” başlıklı bir haber yayınladı. Bu haberin kaynağı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi internet sitesidir. İsteyenler, bakabilirler.
Yaklaşık bin dört yüz yıldan beri gün ışığının konumuna göre, yani belli saatler dilimi içinde kılınan Cuma namazlarının saatleri, böylece değiştirildi! Kuşkusuz tıpkı Papa bilmem kaçıncı Benediktus gibi Diyanet İşleri Başkanı Profesör(!) Ali Bardakoğlu da “Tanrı” ile konuştu! Çünkü din kurallarını koyan Ali Bardakoğlu olmadığına göre, Tanrı’nın kendisidir! Niye mesaiye göre değiştirildiği konusu da farklı olduğu için geçiyorum ve İslamiyet’in patronlara nasıl da hizmet ettiğini, nasıl da patronların “dini” olduğunu sure ve ayetlerle belirtiyorum:
Bakara Suresi, Ayet 155: Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.
Ta Ha Suresi, Ayet 131: Onlardan bazı kesimlere, kendilerini sınamak için dünya hayatının süsü olarak verdiğimiz şeylere gözünü dikme. Rabbinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
Zuhruf Suresi, Ayet 32: Rabbinin rahmetini onlar mı bölüştürüyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için, (çeşitli alanlarda) kimini kimine, derece derece üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların biriktirdikleri (dünyalık) şeylerden daha hayırlıdır.
Bu ayetlerin yeterli olduğunu düşünerek hadislere ve başka örneklere gerek duymuyorum.
İnanan, Müslüman bir insanın çoğunlukla neden devrimci olmadığının köklerindendir bu ayetler. Böyle inanıyor, böyle uyguluyor ve böylece emeğe, hem de kendisi de emekçi olduğu halde emeğe karşı durarak “sabrediyor” uydurulmuş cennet söylencesine kanarak.
Aydınlık yarınlar temennisiyle...