Birçok biliminsanı ve araştırmacının “İlkel Komünist Toplum” olarak isimlendirdikleri ve anaerkil rejimin hüküm sürdüğü İlkel Komünal toplum, irili-ufaklı binlerce (gentilice vb örgütlenmeleri yazımın dışında tutuyorum) kabileden oluşuyordu ve her kabilenin bir ismi vardı. Bu dönemde değişik nitelik ve biçimlerdeki tanrılardan söz edebiliyoruz ama bir dinden söz etmek için, henüz erken. İnsanlar arasında hiçbir ayrıcalığın olmadığı bu toplum da diğer şeylerde olduğu gibi sonlanmak, ya da daha doğru bir söylem ile helezonik bir geçiş ile nitel dönüşüme uğramalıydı. Öyle oldu ve Köleci Toplum, böyle doğdu. Anaerkil rejimin son dönemlerine doğru Totemizm, Fetişizm ve Animizm oldukça üst düzeyde kabul görüyordu. İlkel Komünal Toplum’un meşalesinin yavaş yavaş sönüp karanlıklar ve vahşetler dönemi olan Köleci Toplum’a geçiş dönemlerinde; işte bu üçünün ortak bir sentezi olarak doğmuştur Politeizm.
Kölecilikteki toplumsal iş bölümünün insanları, kendileri arasında değişik hiyerarşik farklılıklar oluşturmuşlardı ama bununla da yetinmediler; yine kendi yarattıkları tanrılara da bu hiyerarşiyi uyguladılar. Çünkü politeizme geçişte eşit fetişler ve benzerlerinin, ama özellikle de (“görünmedikleri” için) ruhların yerini nesnel nitelikli ve ismi olan inançlara bıraktı.
Anaerkil rejimin izlerinin tamamen silindiği ve artık yerleşik bir halde olan Köleci Toplumdayız. Bu toplumda, kökeni şimdiki Yahudilere dayanan Pagan Politeizmi’nden ise kendisini gittikçe sağlamlaştıran Yahudilik doğduğu zaman, tarih, İsa Öncesi yedinci yüz yılı gösteriyordu. Yani söz konusu din, tam 2700 yıldan beri varlığını sürdürmektedir.
Bu dinin özellikleri arasında en öne çıkan üç kural vardır: Birincisi, “Tek tanrı” olan “Yehova”ya inanmak ve doğal olarak ondan önceki (ve sonraki) tüm tanrı ve tanrıçaları reddetmek; ikincisi, bir “kurtarıcı”nın, yani bir “Mesih”in olduğuna inanmak ve üçüncü olarak da, Yahudilerin Tanrı’nın en seçkin kulları olduğunu kabul etmektir.
En önemli kaynakları Tevrat ve Talmud’dur.