Allah'a Şükür!
Allah’ım, sana şükürler olsun! “İmanın şartlarından biri” olan “Ahiret” inancı, inanıra büyük güven verir ve inanır, öldükten sonra cennete gideceği, kendisine ödül olarak sunulan hurilerle ya da gılmanlarla sınırsız ilişkiye gireceği, “öte dünya”ya özgü olan şaraplardan içeceği, eşi-emsali görülmemiş türlü yemeklerle besleneceği, hiçbir kötülüğün ve sapkınlığın olmayacağı ve bunun sonsuz olacağı düşüncesi ile yaşar.
Faşist ve gerici burjuva egemenler geçmişten gelen bu safsatayı günümüzde de oldukça üst düzeyde kullanmakta, bu insanların bu dünya “nimetlerine” umursamazlığını sağlamakta ve o umursanmayan bu “dünya nimetlerine” el koyarak servetlerine servet katmaktadırlar. Dahası, bununla da kalmayarak gerek yerel, gerek bölgesel (ulusal) ve gerekse uluslar arası savaşlar çıkarmakta veya farklı nedenlerle çıkan savaşlarda bunu öne sürerek var olan sınıf savaşımlarını ya da kendi içlerindeki it dalaşlarını “din savaşı” gibi göstermekte, böylece de servetlerine servet katmaktadırlar.
Yine “İmanın şartlarından biri” olan “Hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine” inanmak da olduğu halde, inanır, bu ikili karakterdeki inancın birincisini Allah’a mal ederken ikincisini kendisine mal etmekte ve fakat böylece de “yarım imanlı” durumuna düşmektedir ama bunu inanırın ya da inanırların görmesi olanaksızdır.
Dinsel anlayışta “Hayır” iyilik, “Şer” ise kötülüktür; inanır, bir başarı elde ettiği zaman “Allah’ım sana şükürler olsun!” derken, başarısızlık veya gerçekleştirdiği bir kötülük durumunda Allah’a kahretmemesi ilginç bir çelişkidir, oysa nasıl ki “hayır” Allah’tan geliyorsa, “şer” de “Allah’tan” gelmektedir. Gerek dinler ve gerekse din baronları bizlere öyle bir tablo çiziyor ki, sanki Allah her bir yana iyilik ve güzellik dağıtıyor ama biz insanlar adeta “Allah’a inat” olumsuzluklar peşindeyiz!